System Shock – İnceleme
90’lı yıllarda “dünyayı ele geçiren robotlar” teması hepimizin heyecan verici bulduğu bir şeydi. Bu konuyu işleyen onlarca film ve oyunu büyük bir keyifle tüketir, “Vay be, adamlarda ne hayal gücü varmış!” derdik. Çünkü hepsi bundan ibaretti bizim için, bir hayalden… Bilgisayarların günün birinde çok akıllanıp tüm insanlığı yok etmesi çok düşük bir ihtimal gibi görünürdü çünkü gözümüze. Oysa günümüzde, yapay zekânın kaydettiği dudak uçuklatan gelişmeler düşünüldüğünde o distopik geleceğe hiç olmadığımız kadar yakınız belki de…
System Shock’ı bugün sağlam bir bilimkurgu simülasyonunun yanı sıra bir parça ürkütücü kılan şey de bu galiba. Oyunun baş kötüsü, kötülüğün birlere ve sıfırlara dönüşmüş hâli SHODAN, gerçeğe hiç olmadığı kadar yakın çünkü…
Yap, yap, ne olursan ol yine yap
System Shock uzak bir gelecekte, Satürn’ün yörüngesindeki Citadel Station adlı devasa bir uzay istasyonunda geçiyor. İsimsiz bir hacker olan başkarakterimiz askeri bir implantla ilgili bilgileri çalmak için istasyonun veri bankasına sızıyor ama amacına ulaşamadan önce enseleniyor. İstasyonun başkanı Edward Diego ona bir seçim şansı sunuyor: Ya ömrünün sonuna kadar hapiste çürürsün, ya da Citadel’ın ana bilgisayarı olan SHODAN’ın ahlaki değerlerini silersin. Üstelik kendisine yardım edersek bize bedavadan askeri bir implant vermeyi bile teklif ediyor.
Fazla bir seçeneği olmayan hacker bu teklifi kabul ediyor, implant ameliyatının sonrasında da altı aylık bir komaya yatırılıyor. Ama gelin görün ki gözlerini açtığında kendisini tam bir kâbusun ortasında buluyor. Ahlaki değerlerinin zincirlerinden kurtulan SHODAN bütün robotların kontrolünü ele geçirmiş ve istasyondaki istasyonları ya öldürmüş ya da mutantlara dönüştürmüştür. Bir sonraki hedefiyse dünyayı yok etmektir. Eh, bilin bakalım onu durdurma görevi kime düşüyor? Tabii ki bize…
You’re not welcome here. Remove yourself!
İlk olarak 1994 yılında çıkan System Shock, daha sonra Thief ve Deus Ex gibi şaheserlere imza atacak olan üstat Warren Spector’ın “immersive sim” dediğimiz türdeki ilk oyunlarından biri. Nedir bu immersive sim diye soracak olursanız, oyuncuya karşısına çıkan engelleri birden fazla yöntemle aşma imkânı tanıyan oyun türü derim. İster herkesi öldürün, ister gizli gizli ilerleyin, isterseniz de yeteneklerinizi kullanarak oyun dünyasını manipüle edin. Dishonored gibi yani. Ya da BioShock (ki onun ismindeki “shock” da System Shock’ın ruhani devamı olmasından gelir zaten).
Tabii System Shock türün ilk örneklerinden biri olduğundan işin “gizli gizli ilerleme” kısmı bu oyunda yok. Onun yerine elinizden hiç tutmayan, neyi nasıl çözeceğinizi anlamayı tamamen size bırakan ve neredeyse hiçbir şey açıklamayan, keşif odaklı bir oyun var karşımızda.
Citadel on katlı, kocaman bir labirent olarak çıkıyor karşımıza. Biz de neredeyse en altta, revir katında başlıyoruz maceramıza. Kriyojenik kapsülümüzden kalkar kalkmaz kendimizi asi robotların ve dehşetengiz mutantların tehdidi altında buluyoruz.
Oyunda hiçbir günlük, hiçbir not defteri ya da hiçbir görev işareti bulunmuyor. Sıfır. Onun yerine mürettebatın ses kayıtlarını dinlemeli, mesajlarını okumalı ve SHODAN’ın konuşmalarına kulak kabartmalısınız. Ne yapmanız gerektiğini bunlardan çıkarmak zorundasınız. Aksi takdirde bu devasa uzay istasyonunda kaybolup kafası kesik tavuk gibi oradan oraya koşturmanız işten bile değil.
Aynı şey düşman çeşitleri ve ekipmanımız için de geçerli. Hangi silah ne işe yarıyor, hangi mermi neye karşı daha etkili… gibi gibi şeyleri nesnelerin açıklamalarını okuyarak (Okumak mı? 2023’de?!) anlamanız gerekiyor.
Remake Cephesi
Daha önce System Shock 1 ve 2’nin enhanced (geliştirilmiş) versiyonlarını bizlerle buluşturan Nightdive Studios, remake konusunda gerçekten de takdire şayan bir iş çıkarmış. Eğer oyunun orijinalini daha önce oynama fırsatı bulduysanız kendinizi hemen evinizde hissedeceksiniz. Kriyo-kapsülümüzden kalkar kalkmaz hemen sağ tarafta bulduğumuz sağlık paketi… Şu meşhur yokuştan inince hemen soldaki malum demir kapı. Kapının ardındaki bavulda silah olarak kullandığımız meşhur boru ve ilk implantlarımız… Hepsi yerli yerinde duruyor. Aslına bu kadar sadık bir remake var karşımızda.
Tabii değişiklikler de yok değil. Unreal Engine 4’ün nimetlerinden faydalanan Citadel daha önce hiç olmadığı kadar karanlık, ürkütücü ve gerçekçi. Düşmanlarımızın modellemeleri de öyle. Citadel’ın her biri ayrı bir tasarıma sahip katları arasında dolaşmak, pencereden dışarı bakıp Satürn’ü görmek, dehşetengiz düşmanlara karşı savaşmak gerçekten de keyifli. Unity motorundan vazgeçip Unreal’e geçerek çok yerinde bir karara varmış yapımcı ekip.
En önemli ikinci değişiklikse oyunun arayüzü kesinlikle. Orijinal System Shock gerek kontrolleri gerekse de arayüzüyle günümüzde oldukça ilkel ve hantal kalan bir yapıya sahipti. Oyun ekranın ortasındaki küçücük pencerede oynanıyordu ve bunun altı, üstü, her tarafı harita, envanter vb bir sürü yazı ve pencereyle kaplıydı. Remake ise tüm bu gereksiz kalabalıktan kurtuluyor ve temiz, refah bir oynanış ekranı sunuyor bize. Artık envanter ekranı bir tuşla ekrana gelip, işimiz bittiğinde de kayboluyor. HUD bütün ekranı kaplamıyor. Silahlarımızın mermi tipini tek bir tuşla değiştirebiliyoruz. Haritaya işaret koyabiliyoruz ve daha bir sürü şey.
Siber uzay bölümleri da elden geçirilip sıfırdan tasarlanmış. Bilgisayarları hacklemek istediğimizde adım attığımız bu sanal ortam artık koruma programlarıyla kıyasıya kapıştığımız, rengârenk bir dijital dünyaya dönüşmüş. Oyundaki kablo bulmacaları da baştan tasarlananlar arasında. Bunlar da artık gerçek zamanlı olarak çözülüyor ve ne yaptığınızı direkt olarak ekranda görebiliyoruz.
Oyunun orijinalinde bize sürekli eşlik eden müzikler büyük ölçüde gitmiş. Onun yerine ambiyans sesleri, makine tıkırtıları ve düşmanların gürültüleri eşliğinde ürkütücü bir sessizlikle ilerliyoruz uzay istasyonunun koridorlarında. Müziklerse sadece çatışma anlarında devreye giriyor. Bence böylesi çok daha atmosferik, çok daha güzel olmuş. Eski oyunda SHODAN’ı seslendiren Terri Brosius’un geri dönmesiyse pastanın üstündeki çilek olmuş âdeta.
Bunlara ek olarak Citadel’da bulduğumuz envaiçeşit eşyayı toplayıp bir geri dönüşüm makinesinde paraya çevirme mekaniği eklenmiş oyuna. Bu paralarla da silahlarımızın özelliklerini yükselten parçalar, ekstra mermi ve sağlığımızı nispeten düzelten yiyecekler satın alabiliyoruz bazı makinelerden.
Biraz da yerelim
Tabii her şey güllük gülistanlık değil. Oyun tüm bu güzelliklerinin yanında bazı eksilere de sahip. Beni en çok rahatsız edeni ekrandaki yazıların çok küçük, hatta bazen bulanık olması oldu. Ekran çözünürlüğünü ne kadar değiştirirsem değiştireyim bir türlü kurtulamadım bundan. Tam ekranda da çerçevesiz ekranda da silahların tanımı olsun, haritadaki işaretler olsun bir türlü düzgün okunmuyor.
Ölüm animasyonunun hiçbir şekilde geçilememesi beni en çok gıcık eden ikinci şey oldu. (Evet, çok öldüm, ne var?) Neyse ki sayborg dönüştürme prosesini kapattığınızda bundan bir nebze kurtulabiliyoruz.
Bazen tetiğe bastığınızda adamımızın inatla ateş etmemesi, kapıları açmaya bir türlü yanaşmaması gibi tat kaçıran, ufak tefek şeyler de var. Ama bunlar bir-iki yamayla düzeltilecektir diye umuyorum.
Son olarak düşmanların dümdüz üstünüze saldırdığı savaş sisteminin artık yaşını iyice belli ettiğini de eklemeden geçmeyelim. Tamam, robotlarla ve zombilerle kapışmak hâlâ eğlenceli ama bu konuda aslına “o kadar” sadık kalmasalar olurmuş. Biraz daha hızlı hareket eden, biraz daha zeki ve dişli düşmanlara hayır demezdim kesinlikle.
Uzun lafın kısası eğer System Shock’ı zamanında oynayıp sevdiyseniz bu hâlini oynarken kendinizi evinizde hissedeceksiniz. Shock oyunlarının atasını oynamak için fırsat kollayanlar yeni oyuncularsa SHODAN’ın sevgi dolu (!) kollarına atılmak için bundan daha iyi bir bahane bulamazlar.